İLÇE ADININ HİKAYESİ
Gebze adı köken olarak, diğer eski yerleşmelerin
ismine bağlanmaktadır. Araştırmacıların bir çoğu bu görüştedir. Bazılarıysa
Libyssa ve Dakibyza isimlerini bazı ufak değişikliklerle kullanmışlardır.
Antik çağ araştırmacılarının
hemen hemen hepsi Libyssa adını kullanmışlardır. Roma ve Bizans döneminde
Dakibyza adı da kullanılmaya başlanan bir diğer isimdir. Okunuş açısından da bu
isimlerin Gebze sözcüğünü andırması, kelimenin kökeninin çok eski olduğunu
kanıtlamaktadır.
Bazı araştırmacılar da yöreden bahsederken, Gebseh, Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.
Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi´nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin Gelbize´den kaynaklandığını yazmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.
Bazı araştırmacılar da yöreden bahsederken, Gebseh, Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.
Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi´nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin Gelbize´den kaynaklandığını yazmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.
GEBZE’NİN TARİHÇESİ

Gebze´nin de içinde bulunduğu, eski Yunanlılar´ın ve
Romalılar´ın Bitinya (Bithynie) dedikleri coğrafi bölgenin bilinebilen en eski
tarihi, M.Ö. XII yüzyıla kadar dayanır. Bölge, özellikle Kocaeli Yarımadası,
coğrafi konumunun öneminden dolayı, tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde,
birçok ulusa yurt olmuştur. Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki en önemli geçit
yeri olan Kocaeli Yarımadası ya bir çok ulusun yurdu, yada gelip geçtikleri,
medeniyetlerinden izler bıraktığı bir yer olmuştur.
Bilinen ilk ulus göçü de M.Ö. XII. yüzyılın
başlarındadır. Bu ulus Yunan kökenli Frikler´dir. Boğaz (Bosforos) yoluyla
Anadolu´ya inmişlerdir. XII yüzyıla kadar Trakya´dan İzmit dolaylarına göçler
devam etmiştir. Fakat bu dönemde eski Gebze´nin yerine dair hiçbir bilgi edinilememiştir.
Kısaca antik çağ Gebze´sinin yeri kesinlikle bilinememektedir.
Bugün Gebze´nin olduğu yerde, M.Ö. 281-246 yıllarında
Kral 1. Nicomede´nin egemenliğindeki Bitinya Krallığı döneminde Dakibyza
ve Libyssa adında yerleşmeler vardır. Eski Gebze´nin yerine dair söylenenler,
işte bu tarihlere aittir. Daha eski tarihlere ait bilgiler ise çelişkilidir.
Bu yerleşim alanlarının araştırmalara konu olmasının
en önemli nedeni ise, ünlü Kartacalı komutan Hannibal´ın krallık döneminde
burada yerleşmiş olmasıdır.
Hannibal Zama harbindeki yenilgisinden sonra ülkesinde
itibar görmemiş ve Bitinya Krallığı´na iltica etmek zorunda kalmıştır. Bitinya
Kralları I. ve II. Prusias´ın savaş danışmanlıklarını yapmıştır. II. Prusias´ın
ihaneti sonucu düşmanın eline düşmemek için intihar etmiş ve Lybissa´ya
gömülmüştür.
İşte birçok tarihçinin ve araştırmacının eski Gebze
olduğu iddia edilen bu yeri araştırmasının en büyük nedeni budur. Hannibal´ın
burayı seçmesinin birçok nedeni vardır. Devamlı izlenme kuşkusu, Nicomedia
başkent olduğu için gelenin gidenin çok olması ve tanınma ihtimalinin fazla
olması, yönetime güvenmemesi bu nedenlerin başlıcalarıdır.
Roma kuvvetlerinden gizlenen Hannibal, korunaklı,
kaçışı kolay ve denizle ilişkili bir yer aramıştır. Sonunda bu özelliklere haiz
Libyssa´yı seçmiştir.
O dönemde Libyssa´nın kurulduğu yer, hem denize hem de
karaya hakim bir tepe üzerindedir. Tepenin bulunduğu yer körfezin en dar
yeridir.
1330 yılında Osmanlılarla Bizans arasında yapılan
savaştan sonra Gebze´nin de içinde bulunduğu bölge Osmanlı idaresine dahil
edilmiştir.
Bugünkü Gebze´nin kurucusu Orhan Gazi´dir. Gebze´de
kendi adına cami de yaptıran Orhan Gazi bölgeye damgasını vuran ilk Türk
büyüğüdür. Orhan Gazi, bölgenin imarı ve yaşaması için büyük çabalar
göstermiştir. Bu amaçla işletmeler kurup, onlara vakıflar tesis etmiştir.
Osmanlıların devlet olma çabaları sırasında, Gebze
yine ordugah yerleşimi olarak kullanılmıştır. Osmanlı Beyliğinin kurulmasında
büyük emekleri geçen Akçakoca Bey´in oğlu olan İlyas Çelebi de hem Gebze´nin
fethinde hem de kuruluşunda büyük rol oynamıştır.
Gebze Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar
kimi zaman İstanbul´a, daha çok da Kocaeli´ye bağlı bir kaza olarak, önemli bir
yer niteliğini uzun yıllar korur. 1. Dünya Savaşı´nda Osmanlı İmparatorluğunun
yenik düşmesi üzerine Anadolu ve Trakya´nın birçok yöresi gibi Gebze´de düşman
kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.
1920 yılında İngilizler´in bölgeyi işgaline, 1921
yılının başlarında Yunanlılar da katılmışlardır. Daha sonra Anadolu içerisinde
yenilgiye uğrayan Yunan kuvvetleri amaçlarına ulaşamamanın üzüntüsüyle
geldikleri yoldan geriye kaçmışlardır.
Bu yıllarda Gebze, Anadolu´nun en dikkate değer
yerlerinden biridir. Türk kuvvetlerinin biraz ilerisinde İngiliz askerleri
bulunmaktaydı.
18-19 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye-Ankara
Gazetesi´nde Atatürk´ün bölgeyi ve Gebze´yi ziyaret ettiğinden bahsedilir.
Atatürk Gebze´deki askeri birliklerin durumundan memnun kalarak geri dönmüştür.
İstanbul´un terkedilmesinden sonra Gebze ve Çevresi tamamen emniyet altına
alınmıştır.
Cumhuriyet´in ilanına kadar kimi zaman İstanbul, kimi
zaman da Kocaeli´ye bağlı bir kaza olan Gebze, Cumhuriyet´in ilanından sonra
yeni iller kanununa göre il olan İzmit´e bağlanmıştır.

GEBZE KENT MEYDANI
GEBZE KENT MEYDANI
GEBZE’NİN COĞRAFİ KONUMU
Gebze Marmara Bölgesinde Kocaeli'ne bağlı, İzmit
Körfezi'nin kuzey batısında yer alan zengin bir tarihi geçmişe sahip, ekonomisi
büyük oranda sanayiye dayalı, Türkiye'nin hızla gelişen ve büyüyen bir
ilçesidir. Doğusunda Dilovası İlçesi, Batısında Darıca, Çayırova ve Tuzla
İlçeleri, güneyinde İzmit Körfezi, kuzeyinde ise Şile İlçesi yer almaktadır.
Yüzölçümü 438,65
km² olan Gebze İlçesi; nüfusuyla, turizm potansiyeliyle, sanayisiyle, ekonomik
kapasitesiyle, İstanbul ve Kocaeli gibi iki metropolitan şehrin arasında yer
alan, her tür ulaşım kolaylığına sahip, ( kara, deniz, hava ve demiryolları )
oldukça stratejik öneme haiz, sürekli göç alan Anadolu'nun bir çok ilinden daha
büyük bir metropol ilçedir.
SOSYO EKONOMİK VE NÜFUS DURUMU
İLÇE NÜFUSU = 338.412
1960 yılında 30.412 olan ilçe nüfusu hızla artan sanayinin etkisiyle, 17,4 kat
artarak 2007 yılı Adrese Dayalı Genel Nüfus Sayımlarına göre, 521.291 rakamına
ulaşmış iken, 22 Mart 2008 tarihi ve 26824 sayılı mükerrer R.G.'de yayınlanarak
yürürlüğe giren, 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla, İlçemize
bağlı Çayırova, Darıca ve Dilovası beldelerinin İlçe statüsüne alınması ile
ilçemiz nüfusu 288.569 nüfusa gerilemiş olup, 31 Aralık 2012
itibariyle, TÜİK kayıtlarına göre 304.283‘ü şehir
merkezinde, 15.024 ‘i ise köy iken 6360 sayılı "ON ÜÇ İLDE BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ VE YİRMİ ALTI İLÇE KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN"a göre
mahalle statüsü verilen yerleşkelere ait olmak üzere, Gebze’de toplam olarak
319.307 vatandaşımız ikamet etmektedir.Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2014 yılı sonu itibariyle nüfusu 338.412'dir.Gebze'nin toplam 40 mahallesi
vardır.Bunların 22'si merkez mahalle 18'ide eskiden köy şimdi mahalle olan
yerlerdir.
GEBZE'NİN İKLİMİ
Genellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri arasında bir geçiş özeliği
taşımaktadır. Yaz mevsimi sıcak ve az yağışlı, kış mevsimi oldukça
serin ve daha ziyade yağışlı geçer. Yıllık yağış ortalaması (550
mm.) en çok yağış (Aralık-Ocak) aylarında, en az yağış ise (Ağustos)
ayındadır. En sıcak ay ortalaması (24.2 C) derece ile Ağustos ay, en
soğuk ay ortalaması (6.5 C) derece ile Ocak ayıdır. İlçe sınırları
içinde öyle kayda değer (göl, dağ, akarsu) bulunmamakla beraber,
yaklaşık (650) metre yüksekliği geçmeyen (tepelerin ve sırtların)
varlığından söz edilebilir. Bu tepelerin en yükseği Gaziler
Tepesi'dir. Ancak, (Akarsu) yerine (Dereler ve Derecikler)
mevcuttur. Yaz ve kış ayları boyunca su seviyelerini tek muhafaza
eden deresi, Dilovası'nı baştan başa kat ederek İzmit Körfezi'ne
dökülen (12 km.) uzunluğundaki Dil deresi'dir. Bu derenin bir adı da
Tavşanlı Deresi'dir.
GEBZE'NİN TOPRAK YAPISI
İlçenin kapladığı alan (kayalık ve dolgu) biçiminde oluşmuştur.
Kayalık tipinde olanları kısmen molozlarla örtülüdür.
Gebze genellikle killi, kireçli, kalkerli bir araziye sahiptir.
Arazinin temel unsurlarını, (Paleozoik yaşlı kuvarsitleri) ve (siyah
renkli kalsit damarlı kireç taşları, şistler) teşkil ederler.
Dolgu tipinde olanları ise, (Neojen) yaşlı yapıdadır. Demiryolu
istasyonunun civarındaki alanda pek bol bulunmaktadır.
Düzlük zemin alüvyonlardan teşekkül etmiştir. Yer altı suları hayli
derindedir. İlçe birinci derece tehlikeli bir deprem çizgisi
üzerinde yer almıştır. Bölgede tarihi depremlerin varlığı
bilinmektedir.
Genellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri arasında bir geçiş özeliği
taşımaktadır. Yaz mevsimi sıcak ve az yağışlı, kış mevsimi oldukça
serin ve daha ziyade yağışlı geçer. Yıllık yağış ortalaması (550
mm.) en çok yağış (Aralık-Ocak) aylarında, en az yağış ise (Ağustos)
ayındadır. En sıcak ay ortalaması (24.2 C) derece ile Ağustos ay, en
soğuk ay ortalaması (6.5 C) derece ile Ocak ayıdır. İlçe sınırları
içinde öyle kayda değer (göl, dağ, akarsu) bulunmamakla beraber,
yaklaşık (650) metre yüksekliği geçmeyen (tepelerin ve sırtların)
varlığından söz edilebilir. Bu tepelerin en yükseği Gaziler
Tepesi'dir. Ancak, (Akarsu) yerine (Dereler ve Derecikler)
mevcuttur. Yaz ve kış ayları boyunca su seviyelerini tek muhafaza
eden deresi, Dilovası'nı baştan başa kat ederek İzmit Körfezi'ne
dökülen (12 km.) uzunluğundaki Dil deresi'dir. Bu derenin bir adı da
Tavşanlı Deresi'dir.
GEBZE'NİN TOPRAK YAPISI
İlçenin kapladığı alan (kayalık ve dolgu) biçiminde oluşmuştur.
Kayalık tipinde olanları kısmen molozlarla örtülüdür.
Gebze genellikle killi, kireçli, kalkerli bir araziye sahiptir.
Arazinin temel unsurlarını, (Paleozoik yaşlı kuvarsitleri) ve (siyah
renkli kalsit damarlı kireç taşları, şistler) teşkil ederler.
Dolgu tipinde olanları ise, (Neojen) yaşlı yapıdadır. Demiryolu
istasyonunun civarındaki alanda pek bol bulunmaktadır.
Düzlük zemin alüvyonlardan teşekkül etmiştir. Yer altı suları hayli
derindedir. İlçe birinci derece tehlikeli bir deprem çizgisi
üzerinde yer almıştır. Bölgede tarihi depremlerin varlığı
bilinmektedir.
SANAYİ
GOSB Hakkında
GOSB, 1985 yılında sanayiyi disipline edebilmek
amacıyla kurulmuştur. Kuruluşunda Türkiye’de hiç uygulanmamış olan “sat-yap”
modeli oluşturulmuştur. GOSB, “her şeyin devletten beklenmemesi ilkesi” ile
kredi kullanılmadan, tamamen katılımcıların finansmanı ile
gerçekleştirilmiştir.
Mart 1986’da ilk müteşebbis heyet toplantısını yapan GOSB, 230 hektarlık I. etap arazisinin tapularını Ekim 1986’da almıştır. 1988 yılında başladığı alt yapı inşaatlarını da, 1989 yılında tamamlayarak, bu güne kadar en kısa sürede gerçekleşen OSB olmuştur.
Mart 1986’da ilk müteşebbis heyet toplantısını yapan GOSB, 230 hektarlık I. etap arazisinin tapularını Ekim 1986’da almıştır. 1988 yılında başladığı alt yapı inşaatlarını da, 1989 yılında tamamlayarak, bu güne kadar en kısa sürede gerçekleşen OSB olmuştur.
GOSB, kurulduğu yıllarda OSB Kanunu'nun olmaması, OSB
ile ilgili bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle, yaşadığı sıkıntılar
sonucunda elde ettiği bilgi birikimini, yeni kurulacak OSB'lerin yaşamaması
için, gerek 2000 yılında yayımlanan 4562 sayılı OSB Kanunu’nun
düzenlenmesi aşamasında, gerekse de daha sonraki aşamalarda önemli bir rol
oynamıştır.
GOSB’un yönetim yapısı zaman içinde genişleyerek, bu
günkü halini almıştır. Bu gün için GOSB Müteşebbis Heyeti, Kocaeli Valiliği, İl
Özel İdaresi, Kocaeli Sanayi Odası, İzmit Ticaret Odası, Gebze Ticaret Odası,
GOSB Sanayiciler Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı’ndan oluşmaktadır.
GOSB, sunduğu hizmetler ve modern alt yapısı ile
gelişmiş ülkelerdeki endüstri parkları ile eş düzeydedir. Yabancı sermayenin
tercih ettiği GOSB, bünyesinde teknopark kurmuş olan ilk OSB'dir. GOSB,
5.370.000m2’lik bir alanda yer almaktadır. Ayrıca, 5.000.000m2'lik
olarak planlanmış Tevsii alanına sahiptir.
GOSB, yetişmiş insan gücüne ve pazara yakınlığı
nedeniyle, kurulduğu günden bugüne her zaman cazibe merkezi olmuştur.
GOSB, TEM otoyolunun kuzeyinde, Gebze şehir merkezine 7km, İstanbul Kadıköy’e,
55km mesafededir. Sabiha Gökçen Havalimanı, GOSB’a 15km, Derince Limanı ise,
34km uzaklıktadır. GOSB, Türkiye pazarının 2/3’ünü oluşturan Marmara
Bölgesi'nin merkezindedir.
Eskihisar Kalesi

Eskihisar Kalesi (Gebze) Kocaeli
Gebze ilçesi, Eskihisar Köyü’ndeki Eskihisar Kalesi deniz kıyısında dik yamaçlı
bir tepe üzerinde limanı korumak amacı ile yapılmıştır Kalenin kesin yapım
tarihini gösteren bir kitabe bulunmamaktadır Büyük olasılıkla bu kale Bizans
döneminde yapılmıştır
Eskihisar Kalesi’nden ilk kez Georgios Akropolite 1241 yılında söz etmiş, ardından Palekanon Savaşı nedeniyle de tarihte ismi geçmiştir Latin İmparatorluğu’nun yöreye hakim olduğu dönemde bu kalenin isminden sık sık söz edilmiştir O dönemde İznik İmparatoru III İonidis Kocaeli yarımadasını ve buradaki kaleleri ele geçirmiştir Bu olaylara göre, Eskihisar Kalesi’nin 1241 yılında var olduğu anlaşılmaktadır
Eskihisar Kalesi ve surları üç aşamalı olarak yapılmıştır Kalenin iç surları I Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından XII yüzyılda; kalenin peçe duvarları İznik İmparatoru II Ducas-Vatatzes (1222-1254) tarafından 1241’de; dış surlar ve güneydoğu köşesindeki burç Paleologoslar döneminde (1261-1453), yaklaşık 1300 yıllarında yapılmıştır
Kalenin yapı üslubu Bizans Konenoslar dönemine (1081-1185) işaret etmektedir Nitekim İstanbul Edirnekapı’daki Anemas Zindanları ile İmparator Manuel Komnenos’un (1148-1180) yaptırmış olduğu İstanbul surları işçilik yönünden Eskihisar’a çok yakın benzerlikler göstermektedir
Mimari yönden incelendiğinde, Eskihisar Kalesi’nin iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana geldiği görülmektedir Kale dikdörtgen plan şemasına sahip olup, dördü yarım daire, altısı da dörtgen kulelerle duvarları sağlamlaştırılmıştır Kale girişi iki kule arasındadır Bunun dışında üçü avluda, üçü de dış avluda olmak üzere altı kapısı daha bulunmaktadır Bu kulelerin mazgalsız olarak yapılmış olmalarının nedeni de aydınlanamamıştır
Kalenin yapımında kaba yontma taş ile tuğlalar kullanılmıştır Duvar kalınlıkları 1 50-1 60 m arasında değişmekte olup, duvarlarda bir sıra tuğla dizisini bir sıra taş dizisi izlemektedir Duvarların bazı yerlerinde iki veya üç tuğla dizisinden sonra, bir sıra taş dizisinin yapıldığı da görülmüştür Ayrıca taş sıralarının iki yanına dikine veya enlemesine yerleştirilmiş tuğlalarla da cephe hareketli bir görünüm kazanmıştır Duvarların bazı bölümlerinde ise taş dizileri dört bir yandan tuğlalarla çevrelenmiştir Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun son dönemi olan Paleologoslar döneminde (1261-1453) ortaya çıkan bu tür duvar işçiliği İstanbul’da Blakerna Sarayı ile Edirnekapı surlarında da görülmektedir
Eskihisar Kalesi’nde dış surlara iç surlar kadar önem verilmemiş bundan ötürü de yalnızca moloz taşlar kullanılmış, tuğlaya yer verilmemiştir Paleologoslar döneminde yapıldığı sanılan dış surların büyük bir bölümü yıkılarak ortadan kalkmıştır
Eskihisar Kalesi’nin doğu yönündeki ilk altı kule arasında uzanan sur duvarları avlu seviyesinden başlayarak kademe kademe yükselmiştir Dış avlu duvarları arasında L harfine benzeyen kulelerin arası 30-60 m arasında değişmektedir Sur duvarları altıncı kulenin köşesinden doğuya yöneldikten sonra kuzeye doğru sert bir dirsek yaparak dönmektedir Ardından yedinci kulenin doğusunda yeni bir dirsek daha yaparak batıya doğru uzanmış ve üçüncü kulenin kuzeybatı köşesinde sona ermiştir
Eskihisar’ın İç Kalesi 30 00x63 00 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Üç kulesi, iki kapısı ve bir de kumandan dairesinden meydana gelmiştir Günümüze ulaşabilen kalıntılardan kulelerin dörtgen biçimde olduğu anlaşılmaktadır Kumandan yeri olarak nitelenen yapı İç Kale’nin kuzeybatı köşesindedir Bu yapı 16 00x10 00 m ölçüsünde, dikdörtgen planlı ve iki katlıdır Bu bölüm tonoz örtülü bir bodrumun üzerinde yükselmektedir Kuzey yönü dışında kalan duvarlarda bazı pencereler olduğu da dikkati çekmektedir
Eskihisar Kalesi’nin duvarları tuğla bezemelerle süslenmiş ve böylece hareketli bir dış görünüm elde edilmiştir Kumandan dairesinin batı duvarında yuvarlak tuğlalardan oluşmuş bir motif bulunmaktadır Burada iç içe geçmiş üç daire görülmektedir Bunlardan ilkinde tuğlalar düz, ikincisinde dikine, üçüncüsünde yine düz bezemelidir Küçük tuğla parçaları ile uçları doldurulmuş olan bir yıldız motifi de bu kompozisyonu tamamlamıştır Ayrıca güneyde Bizans mimarisinde yaygın biçimde kullanılan gamalı haça benzer bir meander motifi de bulunmaktadır Kalenin ana girişinin doğusundaki kulenin batı duvarında da yine tuğlalardan yapılmış üçgen motifi dikkati çekmektedir Tabanı yukarıya doğru üçgen motifi şeklindeki bu bezeme kalenin diğer duvarlarında da yer yer görülmektedir
Eskihisar Kalesi Kültür Bakanlığı tarafından 1995-2000 yılında onarılmaya başlanmış ve çevresinde de Kocaeli Müzesi Müdürlüğü tarafından kazılar yapılmıştır Bu kazılarda sırlı sırsız Bizans keramikleri, kırık mimari parçalar, testiler, kabartma haç motifli kitabeler ele geçmiştir Son yıllardaki çalışmalarda kalenin altında 8 sütunlu ve 15 kubbeli bizans sarnıcı ile kale çevresinde 1 025 seyirci kapasiteli tiyatro ortaya çıkarılmıştır.
Eskihisar Kalesi’nden ilk kez Georgios Akropolite 1241 yılında söz etmiş, ardından Palekanon Savaşı nedeniyle de tarihte ismi geçmiştir Latin İmparatorluğu’nun yöreye hakim olduğu dönemde bu kalenin isminden sık sık söz edilmiştir O dönemde İznik İmparatoru III İonidis Kocaeli yarımadasını ve buradaki kaleleri ele geçirmiştir Bu olaylara göre, Eskihisar Kalesi’nin 1241 yılında var olduğu anlaşılmaktadır
Eskihisar Kalesi ve surları üç aşamalı olarak yapılmıştır Kalenin iç surları I Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından XII yüzyılda; kalenin peçe duvarları İznik İmparatoru II Ducas-Vatatzes (1222-1254) tarafından 1241’de; dış surlar ve güneydoğu köşesindeki burç Paleologoslar döneminde (1261-1453), yaklaşık 1300 yıllarında yapılmıştır
Kalenin yapı üslubu Bizans Konenoslar dönemine (1081-1185) işaret etmektedir Nitekim İstanbul Edirnekapı’daki Anemas Zindanları ile İmparator Manuel Komnenos’un (1148-1180) yaptırmış olduğu İstanbul surları işçilik yönünden Eskihisar’a çok yakın benzerlikler göstermektedir
Mimari yönden incelendiğinde, Eskihisar Kalesi’nin iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana geldiği görülmektedir Kale dikdörtgen plan şemasına sahip olup, dördü yarım daire, altısı da dörtgen kulelerle duvarları sağlamlaştırılmıştır Kale girişi iki kule arasındadır Bunun dışında üçü avluda, üçü de dış avluda olmak üzere altı kapısı daha bulunmaktadır Bu kulelerin mazgalsız olarak yapılmış olmalarının nedeni de aydınlanamamıştır
Kalenin yapımında kaba yontma taş ile tuğlalar kullanılmıştır Duvar kalınlıkları 1 50-1 60 m arasında değişmekte olup, duvarlarda bir sıra tuğla dizisini bir sıra taş dizisi izlemektedir Duvarların bazı yerlerinde iki veya üç tuğla dizisinden sonra, bir sıra taş dizisinin yapıldığı da görülmüştür Ayrıca taş sıralarının iki yanına dikine veya enlemesine yerleştirilmiş tuğlalarla da cephe hareketli bir görünüm kazanmıştır Duvarların bazı bölümlerinde ise taş dizileri dört bir yandan tuğlalarla çevrelenmiştir Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun son dönemi olan Paleologoslar döneminde (1261-1453) ortaya çıkan bu tür duvar işçiliği İstanbul’da Blakerna Sarayı ile Edirnekapı surlarında da görülmektedir
Eskihisar Kalesi’nde dış surlara iç surlar kadar önem verilmemiş bundan ötürü de yalnızca moloz taşlar kullanılmış, tuğlaya yer verilmemiştir Paleologoslar döneminde yapıldığı sanılan dış surların büyük bir bölümü yıkılarak ortadan kalkmıştır
Eskihisar Kalesi’nin doğu yönündeki ilk altı kule arasında uzanan sur duvarları avlu seviyesinden başlayarak kademe kademe yükselmiştir Dış avlu duvarları arasında L harfine benzeyen kulelerin arası 30-60 m arasında değişmektedir Sur duvarları altıncı kulenin köşesinden doğuya yöneldikten sonra kuzeye doğru sert bir dirsek yaparak dönmektedir Ardından yedinci kulenin doğusunda yeni bir dirsek daha yaparak batıya doğru uzanmış ve üçüncü kulenin kuzeybatı köşesinde sona ermiştir
Eskihisar’ın İç Kalesi 30 00x63 00 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Üç kulesi, iki kapısı ve bir de kumandan dairesinden meydana gelmiştir Günümüze ulaşabilen kalıntılardan kulelerin dörtgen biçimde olduğu anlaşılmaktadır Kumandan yeri olarak nitelenen yapı İç Kale’nin kuzeybatı köşesindedir Bu yapı 16 00x10 00 m ölçüsünde, dikdörtgen planlı ve iki katlıdır Bu bölüm tonoz örtülü bir bodrumun üzerinde yükselmektedir Kuzey yönü dışında kalan duvarlarda bazı pencereler olduğu da dikkati çekmektedir
Eskihisar Kalesi’nin duvarları tuğla bezemelerle süslenmiş ve böylece hareketli bir dış görünüm elde edilmiştir Kumandan dairesinin batı duvarında yuvarlak tuğlalardan oluşmuş bir motif bulunmaktadır Burada iç içe geçmiş üç daire görülmektedir Bunlardan ilkinde tuğlalar düz, ikincisinde dikine, üçüncüsünde yine düz bezemelidir Küçük tuğla parçaları ile uçları doldurulmuş olan bir yıldız motifi de bu kompozisyonu tamamlamıştır Ayrıca güneyde Bizans mimarisinde yaygın biçimde kullanılan gamalı haça benzer bir meander motifi de bulunmaktadır Kalenin ana girişinin doğusundaki kulenin batı duvarında da yine tuğlalardan yapılmış üçgen motifi dikkati çekmektedir Tabanı yukarıya doğru üçgen motifi şeklindeki bu bezeme kalenin diğer duvarlarında da yer yer görülmektedir
Eskihisar Kalesi Kültür Bakanlığı tarafından 1995-2000 yılında onarılmaya başlanmış ve çevresinde de Kocaeli Müzesi Müdürlüğü tarafından kazılar yapılmıştır Bu kazılarda sırlı sırsız Bizans keramikleri, kırık mimari parçalar, testiler, kabartma haç motifli kitabeler ele geçmiştir Son yıllardaki çalışmalarda kalenin altında 8 sütunlu ve 15 kubbeli bizans sarnıcı ile kale çevresinde 1 025 seyirci kapasiteli tiyatro ortaya çıkarılmıştır.
Osman Hamdi Bey 1842-1910
Osmanlı İmparatorluğu’nun son
dönemlerinde Gebze ve cıvar köyleri İmparatorluğun üst düzeyi için sayfiye
yerleri idi.
Osman Hamdi Beyin babasınında Eskihisar köyünde konağı vardı.
Osman Hamdi Beyin babasınında Eskihisar köyünde konağı vardı.

Bu konağa gidiş gelişlerinde Osman Hamdi Bey,
Eskihisarı sever ve deniz kenarından 28 dönüm arazi satın alır.
1884 Yılında planını kendisinin çizdiği (bugün müze olan) köşkü inşa ettirerek zamanının çoğunu burada geçirmeye başlar. Köşke kayıkhane ve resimhane( Resim atölyesi) daha sonra eklenir.
Köşk, I.nci Dünya Savaşında Karargah Komutanının emrine ,daha sonra Kurtuluş Savaşının belli dönemlerinde Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye tahsis edilir.
1966 da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Köşk müze
1884 Yılında planını kendisinin çizdiği (bugün müze olan) köşkü inşa ettirerek zamanının çoğunu burada geçirmeye başlar. Köşke kayıkhane ve resimhane( Resim atölyesi) daha sonra eklenir.
Köşk, I.nci Dünya Savaşında Karargah Komutanının emrine ,daha sonra Kurtuluş Savaşının belli dönemlerinde Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye tahsis edilir.
1966 da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Köşk müze
BALLIKAYALAR VADİSİ
Ballıkayalar Vadisi Kocaeli ili, Gebze ilçesi Tavşanlı köyü yakınlarındadır.
Ballıkayalar
Kanyon’u ; uzunluğu 2 km. genişliği 40-80 m.yüksekliği 80-100 metreye kadar
çıkan Ballıkayalar Vadisi’ nin Ballıkaya Deresi tarafından kireçtaşları
içerisinde oyulması ile açılmıştır. Dere, kanyon boyunca , küçük şelaleler ve
göllenmeler oluşturduktan sonra Tavşanlıdere adıyla güneyde Marmara Denizine
kavuşur. Vadinin doğu yamaçları batıya göre daha eğimlidir. 1847 hektarlık
bölümü 1995 yılında Tabiat Parkı olarak
ayrılmıştır.
Atmaca, alacakarga, erkemez, hüthüt, tarla kuşu, bülbül kuşu Çakal, tilki, tavşan, domuz, köstebek Tabiat Parkı içerisinde rastlanılan hayvanlardır.
Ballıkayalar Vadisi, kendinizi birdenbire doğanın kucağında bulacağınız eşşiz bir dinlenme yeri. Vadi, yürüyüş, kaya tırmanışı gibi doğa sporları için çok elverişli. Ayrıca temiz havada, ırmak kenarında piknik yapmak isteyenlerin tercih edebileceği bir mesire yeri.
Kanyon ismini arıların mağaraları kovan olarak kullanıp bal yapmalarından almış. Zamanla bölge, bal mağaraları, ballı mağaralar, bal kayaları, ballıkayalar olarak farklı şekillerde anılmaya başlamış Ballıkayalar Tabiat Parkı´ndaki balık avlamak yasaklanmış. Ballıkayalar Vadisi’nin piknikçilerce kirlenmesi de özel işletmeye açılmasıyla önlenmiş.
Ballıkayalar, doğal bitki örtüsü, arazi şartları, temiz havası ile yürüyüşçülerin piknikçilerin olduğu kadar, çok sayıda kaya tırmanış rotası ile de dağcıların uğrak yeri. İstanbul´ daki üniversitelerin doğa spor kulübü üyeleri burada kamp kurup, kaya tırmanışları yapabiliyorlar. Yaz aylarında Türkiye´çapında bir katılımla festival havasında ortak bir etkinlik gerçekleştiriliyor.
Atmaca, alacakarga, erkemez, hüthüt, tarla kuşu, bülbül kuşu Çakal, tilki, tavşan, domuz, köstebek Tabiat Parkı içerisinde rastlanılan hayvanlardır.
Ballıkayalar Vadisi, kendinizi birdenbire doğanın kucağında bulacağınız eşşiz bir dinlenme yeri. Vadi, yürüyüş, kaya tırmanışı gibi doğa sporları için çok elverişli. Ayrıca temiz havada, ırmak kenarında piknik yapmak isteyenlerin tercih edebileceği bir mesire yeri.
Kanyon ismini arıların mağaraları kovan olarak kullanıp bal yapmalarından almış. Zamanla bölge, bal mağaraları, ballı mağaralar, bal kayaları, ballıkayalar olarak farklı şekillerde anılmaya başlamış Ballıkayalar Tabiat Parkı´ndaki balık avlamak yasaklanmış. Ballıkayalar Vadisi’nin piknikçilerce kirlenmesi de özel işletmeye açılmasıyla önlenmiş.
Ballıkayalar, doğal bitki örtüsü, arazi şartları, temiz havası ile yürüyüşçülerin piknikçilerin olduğu kadar, çok sayıda kaya tırmanış rotası ile de dağcıların uğrak yeri. İstanbul´ daki üniversitelerin doğa spor kulübü üyeleri burada kamp kurup, kaya tırmanışları yapabiliyorlar. Yaz aylarında Türkiye´çapında bir katılımla festival havasında ortak bir etkinlik gerçekleştiriliyor.
Ballıkayalar’a
ulaşmak için E-5 karayolu üzerinden Gebze’ye, oradan da Tavşanlı köyüne doğru
ilerleyin. Tavşanlı’yı geçip stabilize yolu takip etmelisiniz.
Anibal (Hanibal, Annibal, Hannibal)

Anibal, M.Ö.247 - M.Ö. 182 ya da M.Ö. 183
yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı komutan ve devlet adamı.
Kuzey Afrika'daki kudretli Kartaca ülkesinin büyük komutanı Amilkar Barka, savaşa
gidiyordu. Romalıların İspanya'daki dostlarına karşı sefere çıkmadan, amacı
olan Akdeniz egemenliğini kurmadan önce Esmun (savaş) ve Baal (güneş) tanrıları
için kurbanlar kestiriyordu. dokuz yaşındaki oğlu Anibal da yanındaydı.
birdenbire ona döndü ve sordu: "Benimle birlikte savaşa gitmek ister
misin?" Çocuk, büyük bir heyecan ve istekle: "Evet!" dedi. Bunun
üzerine, Amilkar Barka: "Öyleyse elini bu kurbanın üstüne koy ve
Romalılardan ölünceye kadar nefret edeceğine yemin et." dedi. Küçük
Anibal, büyük bir gururla elini kurbanın üstüne koydu ve yemin etti. Genç
Kartacalı, bu yemine hayatının sonuna kadar bağlı kaldı. Roma'nın amansız bir
düşmanı oldu. Romalılara karşı beslediği nefreti üstün yaradılışıyla besledi.
bundan daha korkunç bir birleşme olamazdı.
Roma'ya karşı ilk Pön savaşını tapmış olan
Hamilcar Barca (Hamilkar Berka)nın oğlu Anibal, küçük yaşlarda babasının
isteğiyle, Kartaca'nın egemenliği için sürekli bir tehlike olan Roma'ya karşı
her zaman kin duyacağına dair ant içti. Roma'ya karşı kin ve nefret duyguları
içinde yetiştirildi ve Hamilcar'ın bütün varlığını adadığı bir amacı benimsedi:
Kartaca'yı imparatorluğun bir bölümünden yoksun bırakan, küçük düşürücü 241
yılı anlaşmasını geçersiz kılmak için Roma'dan öç almak. Genç Anibal, ant içtiği
günden sonra bir savaş havası içinde yaşamaya başladı. ispanya da babasının
yanında bulunduğu süre içinde savaşlara katılarak iyi bir asker olarak yetişti.
9 yaşından başlayarak askerler arasında eğitilen Anibal, genç yaşta
dayanıklılığını ve soğukkanlılığını göstererek askerlerin sevgisini
kazandı. Kısa bir süre sonra Babası savaş alanında öldüğü zaman,
Anibal onun yanı başında kılıç sallıyordu ve henüz 18 yaşındaydı. Babasının
ölümünü müteakiben, eniştesi ve kardeşinin yardımıyla asker oldu. Bu savaş,
sonunda İspanya'nın önemli bir bölümü Kartaca'nın eline geçti.
Roma tarihçisi Titus-Livus, Anibal
konusunda şöyle yazmıştır: İnsanın birbirine en karşıt iki şeye böylesine
kıvraklıkla uyduğu görülmemiştir. Bu iki şey, buyruklara uymayı ve buyruk vermeyi
bilmektir. Babasının ölümünden (229) sonra kayınbiraderi Hasdrubal'in
yardımcısı olan Anibal, onun öldürülmesinden (221) sonra, başkomutan seçilerek
hemen büyük bir tasarıyı uygulamaya girişti. İsoanya'yı üs olarak kullanarak,
Galya'yı aşmak; savaşı deniz yoluyla değil, karayoluyla Roma imparatorluğunun
içine, İtalya'ya kaydırmak; daha sonrada, yakın zamanda Roma'ya boyun eğmiş
hakları ayaklandırmak. Böylece, ülkenin iç kesimiyle ilişkisi kesilen Roma,
kıskaç içine alınacak ve teslim olmak zorunda bırakılacaktı. Askeri hareket
219-218 arasında başladı ve 201'de sona erdi. İkinci Pön savaşı olarak
adlandırılan bu savaş, Kartaca'nın yenilgisi ile sonuçlansa da, Roma'da çok güç
anlar yaşamış, birkaç kez yıkılma tehlikesi geçirmiştir.
Mezarı bilinmemekle beraber, ölüm yeri olan Gebze'de bulunan Tübitak
yerleşkesinde kendi anısına yapılan bir heykel bulunmaktadır. Heykel, 1937
yılında Atatürk'ün girişimleri sonucu yapılmıştır. Daha sonrada Gebze
yerleşkesine su getirme çalışmaları sırasında bulunan bir mezarın Hannibal'a
ait olduğu zannedilmektedir.Anibal için yaptırıldığı söylenen bu anıt-mezar, şu
anda Marmara Araştırma Merkezi (MAM) sınırları içersinde kalmaktadır. Mezar
hafta içlerinde 09: 00-17: 00 arası ziyaret edilebilmektedir. Hafta sonları ve
bayram tatillerinde ise ziyarete açık değildir.
Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi:

Camii, yapılar topluluğunun merkezinde ve Gebze'ye hakim bir mevkide yer
alır.
1510 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
1510 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Külliyenin yapımının çok önceden planlandığı ve anonim bir
çalışmayla ortaya çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Mustafa Paşa Mısır'a vali olarak atandığında yapımın sürdüğü bilinmektedir.
Paşa Mısır bezemelerinden etkilenerek, camisi için taşınabilir parçaları Kahire'de yaptırmıştır. Darıca iskelesinden Gebze'ye ulaştırılan süsleme öğeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirilmiştir. Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca caminin çevresi 2.5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrilidir. Her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı vardır.
Mihrap ve duvarları kufi yazılarla süslenerek, renk düzeni görkemli Türk çinileri ile sağlanmıştır.
Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür.
Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşmaktadır.
Paşa Mısır bezemelerinden etkilenerek, camisi için taşınabilir parçaları Kahire'de yaptırmıştır. Darıca iskelesinden Gebze'ye ulaştırılan süsleme öğeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirilmiştir. Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca caminin çevresi 2.5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrilidir. Her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı vardır.
Mihrap ve duvarları kufi yazılarla süslenerek, renk düzeni görkemli Türk çinileri ile sağlanmıştır.
Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür.
Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşmaktadır.
İbrahim Paşa Çeşmesi (Çarşı Çeşmesi):

Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa'nın kethüdası
ve veziri İbrahim Paşa tarafından 1664 yılında yaptırılmış olup, eni boyu
yaklaşık 6 metre ve kare planlıdır. Suyunun akışı terazi sistemiyle
sağlanmıştır. Kitabesinde İbrahim Paşa'nın ismi ve ebcet hesabıyla düşürülen
tarihi okunmaktadır. Çeşme 1933 yılında tamir ettirilmiştir. Kent merkezinin
hemen ortasında, Çoban Mustafa Paşa Hamamı'nın yanı başındadır.
Hünkar Çayırı

Fatih Sultan Mehmet'in
27 Nisan 1481 Cuma günü İtalya üzerine yapılacak sefer için üç yüz bin kişilik
ordusuyla Üsküdar'dan İzmit'e doğru yola çıktığında, ordusuna mola verdiği veya
otağını kurdurduğu çayırlık alana Hünkar Çayırı denilmektedir. 3 Mayıs 1481
tarihinde 52 yaşında olduğu halde otağında özel doktoru tarafından zehirlenerek
öldürülen Fatih Sultan Mehmet'in anısına kitabeli bir çeşme yapılmıştır. Çeşme
4. Mehmet Dönemi'nde 1659 tarihinde Sadrazam İbrahim Paşa tarafından
yaptırılmış ve bazı onarımlarla günümüze kadar ayakta kalabilmiştir.

Hünkar Köprüsü
Hünkar Çeşmesi
Hünkar Çeşmesi'nin önüne Fatih'in anıtı dikilmiştir. 1995 yılında park, dinlenme ve şenlik alanı olarak yeniden düzenlenen Hünkar Çayırı'nda İstanbul'un Fethi dolayısıyla her yıl geleneksel güreş şenlikleri yapılmaktadır.
Eskihisar Çeşmesi

1772
tarihinde yaptırılan bu tarihi çeşme adını Eskihisar köyünden almıştır. Üzeri
piramit şeklinde bir çatı ile örtülü olan çeşme, kare planlıdır. Ön ve arka
yüzleri 270cm., yan kısımları ise 315 cm'dir. Yüksekliği de 2 metreye yakındır.
Tarihi değeri büyük olan bu çeşme 1850 yılında esaslı bir onarım görmüştür.
GEBZE’DE
TARIM VE HAYVANCILIK
Gebze nin şu anda hepsi
mahalle olan köyleri eskiden Osmanlının sebze ve meyve ambarıymış. Saraylara sebze
ve meyve Gebze den gidiyormuş. Şu anda da tarım ve hayvancılıkta da Gebze her
ne kadar sanayisi ile ön planda olsa da tarımsal
ve hayvancılık yönünden de veriler aşağıdaki gibidir.
Gebze de toplam 4220 adet
sera,14.027 adet büyükbaş hayvan,15.030 adet küçükbaş hayvan,5823 adet arılı
kovan bulunmaktadır.
Seralarda yazın toplam
16.000 ton civarında hıyar İstanbul haline götürülerek pazarlanmaktadır.
Düğün: Düğünlerde köylerde dışarıda ateş yakılıp,
kazanlarda düğün yemekleri pişirilir. Düğünlere gelenlere, düğün çorbası, etli
yemek, pilav, zerde tatlısı hazırlanır. İki gün boyumca misafirlere bu yemekler
ikram edilir. Düğünden birkaç gün önce kız evinde ya da damadın evinde çeyiz
sergisi yapılır. Çeyiz sermeye gidenler, kendi aralarında küçük bir eğlence
tertip ederler. Düğünler Cuma gününden itibaren başlar. Cuma günü gelin hamamı
yapılır. Hamama köyün genç kızları da çağrılır. Genç kızlar gelin hamamına "kırmızı
kurdelenin üzerine takman gelin teli" ile çağrılır. Hamamda gelin yıkanır
ve hamama erkek evinden yemekler getirilir. Gelin hamamdan çalgılarla
çıkartılır. Gelin kimselere görünmeden şemsiye altında hamamdan çıkar ve genç
kızlarla evine gider.
Köylüyü düğüne çağırmak için, genç kızlar,
içinde "kağıt şeker" olan torbalarla ev ev dolaşır. Kime köylerde ise
genç kızlar "helva yemeğe buyurun" diyerek ekmek üzerine konmuş
helvayla köylüyü kınaya çağırırlar. Bir başka köyde ise dilim ekmek üzerine
baklava koyularak köy ahalisi düğüne davet edilir.
Büyük kına (düğün günü) gelin salona
girerken genç erkekler dışarı çıkar. Genç kızlar düğünde şalvar, yeldirme ve
bürme giyerler. Genç kızlar düğünde türkü ve maniler söylerler. Kınada gelinin
başında ekmek kırılır, bir parçası geline yedirilir ve geri kalanı isteyene
verilir. Ekmek, "bereket" diye kırılır.
Genç kızlara nişanlılık süreleri boyunca
kaynanaları tarafından köyde yapılan her düğünde takı takar.
Bayramlar: Camilerde bayramın nerelerde kutlanacağı
kararlaştırılır. Örneğin; birinci gün Duraklı'nın, ikinci gün Eleşli'nin
bayramı olarak kararlaştırılır. Bayramlaşma camide başlar. Duraklı'nın bayramı
olduğu gün, Duraklılara diğer köylerden ziyarete gelinir. Erkekler dışarıda
olur; kadınlar ise evlere girer. O gün için pilav ve yemek yapılır. Camiden
pilavların pişirilmesi için duyuru yapılır. Bir saat önceden herkes hazırlığını
yapar. Bayram süresince kızlar ve erkekler gruplar halinde gezer.
Hıdırellez: Hıdırellez 5-6 Mayıs tarihlerinde
yapılır. Hıdırellez'den üç gün önce mayasız hamur yoğurulur. Hamur taşarsa
"Hıdırellezi "in geçtiği belli olur ve o hamur da bereketli olur.
Hıdırellez geçtiğinde sütler dibine oturur. Hıdırellez sabahı, yağ tenekesi
taşarsa, Hızır uğramış denir. O yağ alınıp boşaltılır ve kimseye söylenmezse
evde bolluk olur. "Yağ taşmış, her yer batmış" denirse bolluk olmaz.
Akşamdan genç kızlar, küplere yüzük,
bilezik gibi eşyalarını koyar ve küpü gül diplerine gömerler. Erkekler gül
diplerinde küp ararlar ve bulurlarsa kızlardan bahşiş almadan küpü vermezler.
Hızır Aleyhisselam'ın gül diplerinde
gezindiğine inanılır. Küpü evde saklayan kız evde kalır. Gençler ateş yakar ve
üstünden atlar. Pasalle dumanından atlayanı gumuşların (böcekle) yemeyeceğine
inanılır. Hıdırellez'de dilek tutulur. Soğan yaprakları kesilerek renkli ip
bağlanır. Birine" cefa" birine "sefa" denir. Sefa yaprağı
uzadı ise dilek kabul olur. Cefa yaprağı uzarsa dilekğin kabul olmadığına
inanılır.
Yöresel Yemekler: Çarşır Mancarı, Kazayağı Mancarı,
Ebegümeci Mancarı, Efelik Mancarı, Mantı, Yamayuka Böreği, Tava Tutuşturması,
Bulgurlu Börek, Sirkem Mancar, Kabak Tatlısı, Höşmerlim, Peynir Höşmeli,
Kocagörmez, Cızlama(Nazlım), Kabaklı Börek, Tartı(tarta-dartı)
Giysiler: Gebze'nin dağ köylerinde yaşayan ve
özellikle keten ekerek geçinen bölümlerde halk, kendi el örmesi
elbiseleri giyer. Kadınlar çoğunlukla şalvar, yelek ve hırka giyer. Başlarına
işlemeli yazma ya da beyaz yazmalar takarlar. Boyunlarına gerdanlık takarlar.
Elbiseleri çoğunlukla basmadan yapılmıştır.